Kırmızı Araba
Süleyman kara bıyıklı bir işçidir ve bu kara bıyıklı Süleyman’ın hikayesidir… iş bulduğu günlerde evine dik dönmekte ve götürdüğü ekmeği yemektedir, karısı Neriman ve oğlu Cevahirle birlikte… Ne kadar zalım esse de rüzgarı ne kadar belini bükse de ekmek parası, aslan gibi bir adamdır işçi Süleyman… çünkü onun Cevahiri vardır, çünkü Cevahir altı yaşındadır, çünkü gözleri çakmak çakmaktır, çünkü Süleyman’a bir başka bakmaktadır…
Bir pazar sabahı tutar babası Süleyman, Cevahirin elinden ve yanında kader yoldaşı Neriman çıkarlar gezmeye istanbulu inadına… Bir yol düşünür Süleyman “ulan bu bahtı kapalı kentte yürümek de parayla diildir elbette”… üstelik Neriman’a hanidir istediği o naylon terlikle canından özü Cevahirine bir gazozla bir simidi alabilecek kadar para da vardır cepte… Yürürler İstanbul şehrinin kalbine… önce Neriman’ın naylon terliği alınır bir seyyardan, sonra da beğenirler simidin en hasosunu umutları Cevahire… Anlatır işçi baba Süleyman iş ararken adım adım arşınladığı sokakları… “bak Cevahir işte şu Yeni camii, hem camii hem de güvercinlerinin bakması nasılsa bedavadır… Bak Cevahir şu dumanı tütenler vapur, şu çığlık çığlığa ağıt yakanlar martılar, hem vapurun dumanı hem vapurun düdüğü de bedavadır… Bak Cevahir şu uzakta görünen de köprüdür, geçmesi diilse de onun da bakması bedavadır”… O Pazar günü kara bıyıklı işçi Süleyman, karısı can yoldaşı Neriman, gözleri çakmak çakmak oğulları Cevahir gezerler İstanbul şehrini bedavadan…
Ve birden mumun alevi söner, istanbulun yalanı biter… nasıl olur bilinmez takılır küçük Cevahirin gözü bir oyuncakçı vitrininde pırıl pırıl yanan kırmızı bir oyuncak arabaya… döner kara bıyıklı dağ gibi babası Süleyman’a “Bana şu kırmızı arabayı alsana baba”… alsana be Süleyman canına, can parçana bir oyuncak araba alamayacaksan eğer yuh olsun sana… nasıl olsa babası onu çok sevmektedir, işin belası küçük Cevahir bunu bal gibi bilmektedir… bir vitrindeki kırmızı arabaya bakar Süleyman, bir karısı Neriman’a… sonra takılır gözleri Cevahirin gözlerindeki umuda inadına… ulan alt tarafı bir oyuncak araba… dünya yansa yorganın yok içinde Süleyman, alem çökse üstüne hayıfın çok Süleyman… bakarsın cepteki son gazoz parasına, Cevahirin o kocaman umuduna yakışır şu kırmızı araba… bırakır karısı Neriman’la Cevahiri dışarıda girer iflah etmez bir umutla dükkana… sorar kara bıyıklı dağ gibi Süleyman “Usta… usta şu vitrindeki nazlı gelin… şu zalımın ışıltısı… şu bahtımın kara yıldızı… şu İstanbul ağrısı… şu Cevahirin çakmak çakmak gözleri… şu kırmızı araba kaç para?”… bir Süleyman’a bakar adam bir arabaya “çok para” der “hemşerim… yani çok para”… Süleyman cebinde bir gazoz parası… yıkılmış bir dağ artığı… bir tufan sonrası perişanlığı… döner kapıya çıkmak için dışarı… oğlu Cevahir kırmızı arabayı getirecek babasını beklemektedir… nasıl olsa babası ordan o kırmızı arabayla çıkacaktır… nasıl olsa kara bıyıklı dağ gibi işçi Süleyman babasıdır… yani Cevahirin gözünde o, dünyanın en güçlü, dünyanın en zengin, dünyanın en büyük adamıdır… ama Süleyman eli boş çıkar dükkandan… sorar Cevahir “hani baba… hani kırmızı araba?” sorar hesabı bulutlar dağa… nasıl desin Süleyman “ben onu sana alamadım”… nasıl desin adam yüreği benim ona param yetmedi diye… Başlar ağlamaya Cevahir… başlar bulutlar ağlamaya… yanar yerin yedi arzı ve güvercinlerin kalbi başlar kanamaya… ulan İstanbul yanar içinde Süleyman’ın… sorar Cevahir “hani baba… hani kırmızı araba?”. Martıları gösterir Süleyman “bak ne güzel uçuyor Cevahir martılar havada, boş ver kırmızı arabayı baksana martılara”… bakmaz martılara Cevahir bakar yangın gibi arabaya… “ama bak” der Süleyman “ne güzel uçuyor martılar havada”…
Cevahir bir çocuktur, küçük yüreğinde yer çoktur, takılır gözleri martılara, gözünden sel olup akan kan rengi yaşlarını siler… “evet” der “ne güzel uçuyor martılar havada”… ve unutur gider Cevahir kırmızı arabayı… unutur gider dalar gözleri martılara… Cevahir unutur unutmasına ya kara bıyıklı dağ gibi işçi baba Süleyman ömrü boyunca unutmaz o kırmızı arabayı… her gece döşeğine yattığında, uyumak için gözlerini kapadığında, demir lokma gibi bir kırmızı araba takılır durur kursağına, bütün ömrü boyunca…
İşte bu kara bıyıklı Süleyman’ın hikayesidir ve herkesin bir yerine bir gün bir Süleyman acısı değmiştir…