Tezatlar ve Mezatlar…

Tarihe baktığınız zaman birçok tarihi gelişimin kendi içinde büyük tezatlar taşıdığını görürsünüz. Çoğu zaman hep Türk filmlerinde olduğu gibi iyi adam sonunda kazanır ama bir farkla!; kötü adam birden asimile olup iyi adamlar sınıfına katılmıştır. İlginçtir ama hep böyle olmuştur.

Roma imparatorluğundan başlayalım, ilk Hıristiyanlara karsı büyük katliama uygulayıp Hıristiyanlığı yasaklayan Roma imparatorları tam 2 kuşakta (siyah kuşak mi? Mavi kuşak mi bilemiyorum..) Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir.

Vikingler bütün Avrupa’yı yakıp yıkıp yağmaladıktan sonra, birdenbire Hıristiyanlığı kabul edip asimile olmuşlardır.

Benzerini Hun imparatoru Atilla’da görüyoruz. Atilla’nın yakıp yıktığı şimdiki Macaristan’da oğulları Hıristiyan olup Avrupa içinde asimile olmuşlardır.

Gelelim İslam tarihine;

Moğollar tarafından yağmalanan Anadolu ve İslam medeniyeti, Moğol imparatoru Cengiz Han’ın torunları İslam’ın hizmetine geçmiş, Müslümanlığı kabul edip ayni zamanda Türkleşmiş 2 büyük Türk devletinin kurucusu olmuştur. Altınordu ve İlhanlılar.

Tarih kendi içinde de birçok çelişkiyi barındırır. Nasıl çocukluğunda büyükbabasının yanında katı bir Yahudi eğitimi alan birini kalkıp son yüzyılın en büyük canisi ve antiseministi yapmışsa, başlangıçla bitiş arasında çoğu kez büyük farklar barındırabilir.

Cengiz Han içinde öyle olmuştur. Annesi kaçırılıp tatarların tecavüzüne uğramış, babasını hiç bilmeyen “Temur” annesinin intikamını kendince! 12 yasından itibaren almaya başlamıştır. Üvey babasının Hıristiyan olması sebebi ile sadece ve sadece Türkleri ve Müslümanları kurban seçmiştir. Nasıl hayata gelmesi bir tecavüz neticesi olmuşsa ölümü de ayni şekilde bir “Harzemsah” prensessini tecavüz ederken, prensesin hançer darbesini en çok kullandığı uzvuna alması neticesinde olmuş, önce matematiksel olarak ve daha sonra da tıbben ölmüştür. Belki oğlu Hulagu onun vasiyetini devam ettirip Türklere ve Müslümanlara her türlü barbarlığı yapmıştır ama torunları ise aksine islamin ve Türklüğün hizmetine girmişlerdir.

Başlangıçla bitiş arasında fark gördüğümüz birçok insan vardır. Ünlü yazar Goethe, katı bir Hıristiyanken Müslümanlığı kabul etmiştir. Cağımızda da ünlü bir Marksistken Roger Garaudy, İsrail’in Filistinliler uyguladığı soykırım neticesinde Müslüman olmuştur.

Bizde de Necip Fazıl ve Peyami Safa önceleri Marksist ve ateist iken, bazı gerçekler onların 180 derece değişmesine vesile olmuştur. Bu değişimi ben olumlu değerlendirirken birileri çıkıp bunun yanlış olduğunu ve bunun “döneklik” olduğunu savunabilir ki; Türkiye’de bu tip çağrışım çok olağandır.

Türkiye’de ise çevreme baktığım zaman daha büyük çelişkiler görüyorum. Mesela Kürt veya Türk kimlikli gizli Yahudiler, mesela Atatürkçü geçinen masonlar. Görünüşte İslam’ı savunan ama aslında hem islama, hem Türklüğe karsı şahıslar. Düşünün bir Yahudi Türk ismi alarak Türkçü oluyor, ve bir diğeri Türk tarihçisi oluyor. Hatta bizler için tarih kitapları (masalları) yazıyor! Görünüşte bizi, bizden daha fazla seven ve düşünen ama asla bizden olmayanlar!

Bir ulusalcı yazar, genel yayın yönetmeni olarak “Tan”, “Günaydın”, “Aksam” ve “Bulvar” gibi “Nezih!!!” yayın organları ile Türk gençliğinin nefsini değişik yöntemlerle doyurduktan sonra bugün çıkıp “Milliyetçilik “, “Vatan sevgisi” gibi pek de ağzına yakışmayacak kelamları söyleyip, derin devlet savunucusu hatta mafya destekçisi bile olabiliyor.

Sonra düşünüyorsunuz ve anlıyorsunuz ki bu kişilerin savundukları arasında çok da büyük bir fark yok. Gözlerinizi kapatıp düşünün. Bir aileniz var, evinize her gün “Tan” gazetesi gibi çağdaş, modern ve ulusalcı bir gazete girmiş. Netice de sizin ailenizde bu görüşleri bir şekilde özümsüyor. Kısaca bir “pandispanya panturanya” klasiği!

Önce oğlunuz koşarak geliyor ve sizden ektazi, esrar veya eroin almak için harçlık istiyor. Sizde nasihat ederek parayı veriyorsunuz. “Oğlum aman dikkat et satıcın öz be öz Türk milliyetçisi olsun, Kürt mafyasından alırsan sana katkılı birşeyler satarlar.” Oğlunuz da “olur mu baba ben sadece “Milliyetçi” mafya’ya para kazandırırım” diyor.

Birden kapıda kızınız beliriyor. Kızınız bu gazetelerin ve televizyonların verdiği acık fikirlilikle artık cinsel hayatini daha rahat yasamak istediğini söylüyor. Sizde kızınızı bu kadar rahat konuştuğu için tebrik ediyorsunuz. Kızınız devam ediyor, baba düşündüm tasındım aileme maddi olarak katkı yapmak istiyorum. Geçenlerde … ablayı TV’de seyrettim kendi kendime benim ondan neyim eksik diye düşündüm. Hem cinsel tecrübemi artırıp hem de para kazanmak istiyorum. Sizde olgunlukla karşılayıp yine nasihat ediyorsunuz. Kızım müşterilerin öz ve öz Türk olsun ve sakin Kürt patronlarla çalışma!

En son olarak da siz, bir ev almak istiyorsunuz. Ama önce bir arsa almanız lazım. Önce çevrenizdeki arazi mafyalarını araştırıp “Milliyetçi” nitelikli bir mafya ile anlaşıyorsunuz. Arabanızı park edeceksiniz gidip “milliyetçi” mafya’ya ait bir park yerini tercih ediyorsunuz. İşyerinizi koruması içinde belki ayni mafyayı tercih ediyorsunuz. Son olarak o gazeteleri okurken etkilenen nefsini doyurmak için tabii ki “milliyetçi” mafya’ya ait bir randevuevine gideceksiniz ve tabii ki her zaman “milliyetçi” mafyayı tercih edeceksiniz!

Böyle bir iğrençlik! Ve bu iğrençliğe karıştırılan “milliyetçilik” gibi kutsal bir kavram!

Böyle kaypak bir ortamda bize düsense sadece herseyin sonunun hayırlı olacağına inanmak. Öyle bir ortam ki kim nerde, kim ne için, belli değil. Sonun hayırlı olduğuna inanıyorum ama ben mi görürüm, torunlarımın torunları mi? Onu bilemiyorum. Bakın Vietnam’a, bakin Afganistan’a ve hayal edin Irak’ı! İşgal her zaman işgalcinin istediği sonuçları doğurmaz, her zaman cevre faktörleri vardır. Bir de yaradana ve onun nizamına karsı olan her zaman sonuçta kaybeder.

Saygılarımla.

Nuri Aslan

Bu yazı toplam 1501 defa görüntülendi.
Entropi Logo