Faruk Süren Gerçeği

Herkes onu Galatasaray’ın efsane başkanı olarak tanıdı. Fenerbahçe’yi her alanda geride bırakan bir Galatasaray vardı. Tam 4 yıl üst üste şampiyon olan, sadece büyük transferler yapan bir takımın başkanı olmakla kalmadı UEFA kupasını ve süper kupayı kazanan bir başkan olarak anıldı. Ancak hiçbir zaman centilmen bir başkan imajı bırakmadı. Başkan olmadan önce kulübün basketbol şubesi sorumlusu iken karsılaşma sırasında sahaya inerek hakeme saldırdı. Başkanlığı döneminde hep iğneleyici sözleri ile diğer klüplerle polemiğe girdi. Onca başarıya rağmen maddi açıdan bitmiş bir Galatasaray devretti.

Sanırım buraya kadarı sadece futbol seyircisini ve Galatasaray taraftarını ilgilendiriyor, ama birde bundan başka bir işadamı kimliği var Sayın Süren’in. Şirketlerini iyi yönetemediği bizzat rahmetli babası tarafından iddia edilmiş bir işadamı kimliği. Hakkında onlarca suçlama ile dava açılmış olan ve bu davaların niteliği, kacak elektrik kullanmaktan, hayali ihracat yapmaya ve naylon fatura kullanmaya kadar uzanan bir işadamı kimliği.

Herkes onun dürüst ve borcunu ödemek için uğrasan bir işadamı olduğunu düşündüğü sıralarda hakkında hep yeni iddialar ortaya çıktı. Yalısını satıp fabrika lojmanında kalmasının ardında başka hesapların olduğu söylendi. Söyle uzun soluklu bir inceleme yapip burada sadece özetleyeceğim sonuçları elde ettim. Bu bir işadamı kimliği ile Faruk Süren analizi.

Faruk Süren büyük bir holdinge veliaht iken Meban olayı ile sarsılır ve Transtürk holding, bu süreçte Tezsan, Olmuksa, Parsan gibi bir çok büyük iştirakini kaybeder. Babası bunu yaparken tereddüt etmemiştir. Ardından Faruk Süren o zamanki adi ile Transtürk Freni Bosch’ a satar, şirket kısa sürede zarardan kurtulup büyük asama kaydedince daha önce kötü yönetimden dolayı sayın Süren suçlanır. 1999 yılında deprem felaketi yaşanır, ardından oluşan olumlu beklentilerle borsa rekorlar kırar ama sayın Süren’e ait şirketlere ait hisseler en fazla kaybettirenler arasındadır. Ne olursa 2000 yılının başında olur, bedelli sermaye artışı ve ardından yabancı ortaklık haberleri ile 1 haftada %450 lik bir rekor artış yaşanır sayın Süren’e ait şirketlerin hisse senetlerinde. Ancak bu fiyat artışının ardından hemen sonra sayın Süren’in şirketlere ortaklık oranın %15 kadar azaldığı yani sayın Süren in kendine ait hisseleri yüksek fiyattan sattığı haberi gelir. Şirketlere ait hisseler hızlı bir ivme ile %85-90 oranında değer kaybederken üstüne 2001 krizi eklenir.. Tablo derinleşmiştir. Ancak kimse sayın Süren’in halka açık olmayan şirketlerinin durumunu sorgulamaz ama halka açık şirketleri tam anlamıyla batağın içindedir. Sayın Süren’e yurtdışı yasağı konulur, hakkında vergi davaları ve çeşitli suçlamalar sebebiyle onlarca dava açılır.

O sırada Sayın Süren dürüst işadamı tavrı takınarak tüm borçlarını ne pahasına olursa olsun ödeyeceğini basına bildirir. Bankalarla anlaşır, borcunu yapılandırır.. O sırada yalısını bile satmak zorunda kaldığı haberleri yayılır.. Basında hep başı dimdik , mağrur işadamı tablosu vardır. Üstünden 1-2 yıl geçer, simdi herkes acaba demeye başlamıştır. Borçları dolar bazlı olduğu için azalmasına rağmen, sayın Süren de ödeme isteği görünmemektedir, işin en ilginci şirketlerin bilançoları incelendiğinde aile şirketi olan Efes holdingin, borsada halka açık olan Makina Takım şirketine olan büyük miktarda borcu görünmektedir. Bu borç halka açık şirketin sermayesinin 1,5 katına çıkmasına rağmen son üç senedir hiçbir ödeme olmadığı hatta sürekli arttığı, halka açık şirketi borçlarını ödeme güçlüğü çeker ve ödeyemediği borçlara karşı çok yüksek miktarda temerrüt faizi öderken; ne bu alacağın tahsilinin asla düşünülmemesi ve bir kuruş faiz bile isletilmemesi acaba dedirten şeylerdir Acaba işadamı Süren ne yapmak istemektedir? Sayın Süren’in aile şirketi Efes holding bu tip oyunlarla hızla büyürken ayni sırada borsada işlem gören neredeyse %95 i halka açık şirketlere ait hisseler son 2 yılda %65 değer kaybetmiştir. IMKB borsası rekorlar kırarken bu şirketlere yatırım yapan binlerce yatırımcı kan ağlamaktadır. İşin diğer ilginç yani ise bu oyuna dur diyemeyen yetkili devlet kurumlarının varlığıdır. Olana bitene sadece seyirci olmuşlardır. Düzenleme görevi olan IMKB, denetleme görevi olan SPK ve bilanço için rapor hazırlayan yeminli mali denetçi acaba sorumluluklarının farkında mıdır?

Simdi yatırımcılar bu konularda cevap bekliyor. Ne yapmaları lazım? Kimi, kime şikayet etmeleri lazım ki bu yanlışlıklar düzeltilsin ve mağdur olan yatırımcı ve patron tarafından sömürülen bu şirketler kurtulsun. Türkiye’nin devlet kurumlarının bu tip konularda doğru karar alması ve her zaman hukukun ve haklının kazanması temennisi ile.

Makine Takım ve Transtürk Holding şirketlerine; Devlet Kurumlarına ve Bağımsız Denetçinin raporlarına güvenerek yatırım yapmış olan birkaç yatırımcı.

Nuri Aslan

Bu yazı toplam 6624 defa görüntülendi.
Entropi Logo