Karmaşık Aşk

Tavana, perdeye, duvardaki çerçeveye bakarak uyumaya çalışıyordum. Yine aklımdaydı, gözümü açık da tutsam, kapalı da tutsam uykuya dalamayacaktım, bunu anlamıştım. Bir an olsa, birkaç saniyeliğine aklımdan çıksa da uykuya dalabilsem demiştim. Geleceğimi çiziyordum yattığım yerden, tavana bakarak gideceğimiz sinema filmlerini düşlüyordum, beraber gideceğimiz tatilleri, sabaha kadar eğleneceğimiz barları, yiyeceğimiz yemekleri düşlüyordum. Mutlu anlar, mutluluktan uçan ben. Kafesinden çıkıp gökyüzüne deliler gibi saldıran, özgürlüğün tadını çıkarmaya çalışan kuşlar gibiydim, özgürdüm, mutluydum yanındayken. Düşten düşe atlıyordum, yemek siparişimizi getirirken garson, eğlencenin ortasında kollarında görüyordum kendimi, sarılıyordum, kokluyordum tenini. Pistin ortasındayken denize daldığımızı görüyordum, koşuyorduk kumda. Yüzümde bir tebessüm hissetmiştim, düşler yüzümden okunuyordu, göz kapaklarımı kapatıp, dalıp gitmiştim düşlere. Gözümü açtığımda sabah olmuştu, etrafa bakındım, odamdaydım, yataktaydım, yanımda yoktu fark etmiştim, düş çoktan sona ermişti.

Öğleden sonra ders anlatmaya gidecektim, İngilizce dersi veriyordum, bu ders hoş bir buluşma bahanesi oluyordu benim için, görüyor ve mutlu oluyordum. Ders sonrası yemek yemeyi planlamıştık, arabayla aldım yemek yemeye gittik. Yemekte bir şeyler anlatıyor ben de dikkatlice dinliyordum. Şevkle, el kol hareketleriyle, heyecanlı anlatışı, anlatırken göz bebeklerinin büyümesini seyretmek, mutlu ediyordu beni.

Biliyordu sevgimi, söylemiştim. Seviyordu, hissediyordum, sorduğumda “iyi arkadaşız” diyordu. Doğruydu, iyi arkadaştık, kafadardık. “Dost” kelimesinin karşılığını veriyorduk belki de. Ben fazlasını istiyordum, seviyordum, benim gibi sevmesini bekliyordum. Sevgisini hissediyordum, sanki karşılığı vardı sevgimin; fakat hareketlerinde göremiyordum, göremedikçe üzülüyordum, vazgeçemiyordum. Hayatımın bütününe sahipti, işe gittiğimde aklımda oluyordu, mesajlaşıyorduk. İşten sonra ders çalışıyorduk, ayrıldıktan sonra da evlerimize gidip uyuyorduk.

Yemek sonrası sahile gidip gezdik, sonra da evlerimize gidip uyuduk. Ertesi gün tekrar buluşacaktık fakat ben ertesi günü bekleyemeyecek kadar özlemiştim, ilginç bir duyguydu, ilk kez yaşıyordum. Bir an önce uyumaya çalışıp, yarın olsun istemiştim.

İş çıkışı ders anlatmaya gittim, ders anlatırken beni dinlemediğini, bir şeyler düşündüğünü hissetmiştim, sesimi çıkarmadım, sormadım da. Cebinden çıkardığı bir kutuyu bana verdi. “Bu senin” dedi, içinden çıkan yüzüktü, bana yüzük almıştı. Hiç ummadığım bir zamanda bana hediye vermişti, sevgililer gününde. Sevgili değildik ama sevgililer gününde hediye almıştı. “Sevgili gibi görüyor beni” diyerek mutlu olmuştum, sevincimi çok belli etmemeye çalışsam da, mutluluktan ölecek gibiydim, boynunda buldum kendimi, boynuna sarılırken çok sıkmış olacaktım ki, nefes almakta zorlanmıştı. Ders sonrası eve gitmiştim. Düşünmekten uyuyamayan ben, şimdi de mutluluktan uyuyamıyordum.

Ertesi gün, işteyken hiç mesaj atmamış, benim attıklarıma da cevap yazmamıştı. Ders anlatmaya gittiğimde ise keyifsiz ve ilgisizdi. Bu durumu beni rahatsız etmişti, ders bittikten sonra bir yerlere gidip bir şeyler içelim demiştim, evden çıkıp, çay içmeye gitmiştik. Yolda çok az konuştu, bir şeylerde sorun var diye düşünüp, “sorun nedir?” diye sordum. Sorun olmadığını söyleyip hafta sonu görüşemeyeceğimizi söylemişti. Her hafta sonunu beraber geçiren biz, bu sefer hafta sonunu beraber geçiremeyecektik, arkadaşlarının geleceğini söylemişti. Daha önce tanıştırdığı ve beraber gezmeye gittiğimiz arkadaşlarına tanıştırmıştı, bunlarla tanıştırmayacaktı anlaşılan. Anlamıştım, çekiyordu kendini, bir sorun vardı, sanırım “yüzük”tü sorun. Yüzük aldıktan sonra “ne yaptım ben?” demişti kendine. “Sevgililer günüyle ilgilisi yok, içimden geldi aldım” demişti zaten. İçindeki duyguları dışarı vurmak istemiyordu, bazı şeyleri zamana bırakmak istiyordu belki de. “Dur” demişti kendine, belki de “bekle biraz”. Ne dediğini bilmiyordum ama ben acı çekiyordum.

Dosyaların arasında iş beni yorarken, içimdeki sıkıntı da beni boğuyordu. Keyifsizliğim o kadar belli oluyordu ki, gelip teselli etmeye çalışanlar oluyordu. “Dokunsalar ağlarım” durumundaydım, dokundular ağladım. Gözyaşlarımı tutamıyordum, anlattım, anlattım, anlattım. Anlattıkça ağladım, ağladıkça anlattım. Karar aldım, zaman verecektim, zaman istiyordu alacaktı. İstemediği bir ilişkiye zorluyordum belki, arkadaşlığını da kaybetme riskim vardı, korktum. Üzerine fazla düştüğümü hissetmiştim, kendimi geri çektim, zamandı ilaç, zamanı sürdüm yarama, bekliyorum.

Erhan

Bu yazı toplam 7293 defa görüntülendi.
Entropi Logo