Kitab-ül Hiyel
Kitap, nesiller boyunca süren bir hayal hakkında. Yanlış anlamayın, “hiyel” kelimesi hayal değil, “hileler” demek. Yafes Çelebi adında bir adamın hiyel ilmi (mekanik) ile ilgilenmeye başlaması, kafasındaki düşünceler, ve onun bu hayalini devam ettiren Calud ve Lalezar Necef Bey’in başından geçenler kitabın ana iskeletini oluşturuyor. Bir önceki kitabında yaptığı gibi ana karakterlerin dışında kitabın motiflerini oluşturan kişilerin de zenginliği dikkat çekici. Bir önceki kitabında çok zekice yaptığı göndermeler bu kitabında da var (Davud ve Calud’un savaşı ) . Kitapta tabii ki kendi adını tekrar kullanmış ve Uzun İhsan Efendi gene boy gösteriyor, hatta beni kitapta çok etkileyen bir bölümde onun anlattığı kör ve göz ile ilgili bir hikaye.
Osmanlıca’da kör ve göz kelimelerinin yazılışlarındaki tek farkın kör kelimesinin üzerindeki bir nokta olmasıyla bağıntılı hikaye gerçekten çok etkileyici.
“…rivayet ederler ki, vaktiyle maveraünnehir’de kör bir adam yaşıyordu. Dünyanın güzelliklerini göremediğini sanan her kör gibi meyus ve dertliydi. sonunda ağlaya sızlaya bir sihirbaza gidip üzüntüsünü ona anlattı. Gelgelelim sihirbaz ona çok tuhaf bir cevap verdi: o aslında kör değildi. çünkü o, gerçekte, dünyada bulunan sadece bir tek şeyi, son derece değerli bir şeyi görmekle ödüllendirilmişti. Gördüklerini sanan diğer insanlar da, aslında bu değerli şeyi görmemekle cezalandırılmışlardı. Sihirbazın söylediklerinin tesiriyle dünyayı dolaşmaya azmeden kör adam, görebileceği bu yegàne şeyi aramaya koyuldu. Dağ tepe, tarla bayır dolaştı. vadileri, denizleri ırmakları aştı. Nihayet günün birinde hayatında ilk kez gökyüzüne bakmayı akıl etti. Çünkü aradığı şey aslında onun tam tepesindeydi. Önce bir yıldız gördüğünü sandı. Oysa bu sadece bir noktaydı. Böylece, aslında kör olmadığını ve her şeyi gördüğünü anladı. Çünkü gördüğü noktanın olmaması, bütün gözlerin kör olması demekti.”
-İlk kitabında da “kör” lük önemli bir yer tutuyordu, bu kitapta da vurgulanıyor. Bakalım diğer kitaplarını okuyunca yazarım.
– Kitabın içinde, kahramanların hayal ettikleri mekanik cihazların çizimleri de var, bunları incelemek de epey eğlenceli. Son not olarak söylemek gerekirse, kitap her yönüyle dört dörtlük bir kitap, kesinlikle tavsiye ederim.
Kitaptan İnciler:
Zalimlerin kolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır. (shf.12)
… sahip olduğu bir güç kaynağının insanı nasıl değiştirebileceğini oracıkta anlamışlardı. (shf.49)
Zaten gerçeğin kendisi bir mucizeydi. (shf.75)
… dünya’nın kendisi, bir mucize olarak, düşlerden kat be kat daha şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcıydı. (shf.76)
Eğer bir makina olarak düşünülebilirse, kainatın da yakıtı er ya da geç bitecekti. (shf.77)
Kopyalar ne kadar kuru ve tatsızsa taklitler o kadar canlı ve sevimliydi. (shf.140)
Dünyadaki her şey bir mucizeyken insan nasıl hayret etmeden durabilirdi? (shf.140)
ISBN : 975-4705-42-9
Sayfa Sayısı : 144
Basım Yeri : İstanbul
Basım Tarihi : Mayıs 1996
Yayınevi : İletişim Yayınları
İhsan Oktay Anar
1960 doğumlu. Lisans, master ve doktora eğitimini Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde yaptı. Halen aynı okulda öğretim üyesi. Yayımlanmış üç kitabı var: Puslu Kıtalar Atlası (1995), Kitab-ül Hiyel (1996), Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri (1998).