Leyla ile Mecnun
TRT’nin şimdiye kadarki yapımları içinde en başarılı olanlarından birisi Leyla ile Mecnun. Aslında şimdiye kadar gelmiş geçmiş en başarılı komedi dizisi de diyebiliriz. Son zamanlarda internette yapılan anket sonuçlarından da anlaşılabileceği gibi çok sağlam rakiplerini geride bırakmış açık ara önde gitmekte ve bu başarısını sonuna kadar hak ediyor.
Leyla ile Mecnun adında bir dizi başlamış diye duyduğunuzda konusu defalarca işlenmiş ve yine sıkıcı bir aşk hikayesidir diyorsunuz. Ama ilk seyrettiğinizde absürt bir komedi ile karşılaşıyorsunuz. Gerçi içinde yine bir aşk hikayesi var ama o kadar absürt ki bir dakika önce gülmekten karnınıza ağrı girmişken bir dakika sonra duygulanıp gözleriniz dolabiliyor. Ya da tam tersi. İlk aklıma gelen, Mecnun’un Leyla’ya sevdiğini söyledikten sonra Leyla’nın Mecnun’a “ben de seni seviyorum ulan!” demesi ve Mecnun’un “ulan mı?” diyerek şaşırması. Şimdiye kadar çok komedi seyretmişizdir. Hepsi de başından sonuna kadar güldürmeyi amaçlamışlardır. Ama bu dizinin bir farkı da şu: aynı zamanda içinde hiç beklemediğiniz kadar duygusal ve diğer dizileri gölgede bırakan sahneler var. Esprilerinin kalitesini ve orjinalliği bir yana bir de bazı sahnelerde doğaçlama yapıldığını öğrenince daha bir hayranlık duyuyor insan. Bu açılardan bakınca senaristini, yönetmenini ve oyuncularını ayrı ayrı tebrik etmek gerekiyor.
Leyla ile Mecnun’da dikkatimi çeken bazı önemli noktalar var. En önemlilerinden biri mesela dizide sigara içilmiyor ayrıca sigara kelimesi bile telaffuz edilmiyor. Sigara içmek yerine sakız çiğnemek ifadesi kullanılıyor. “Burada sakız çiğnemenin cezası 62 TL” afişleri, Mecnun’un sakız paketini çorabında saklaması … gibi orijinal esprileri hiç saymıyorum bile. Ama bu başlı başına bir toplumsal sorumluluk bilincidir. Çünkü biz şimdiye kadar seyrettiğimiz yerli yabancı filmlerdeki kahramanların çoğunun sigara içtiğine şahit olduk. Hatta bir sürü kişinin sigaraya başlamasının sebebinin de bu tür kahramanlara özenmeleri olduğunu biliyoruz. Gerçek hayatta sigara var nasıl görmezden gelebilirsiniz, hiç gerçekçi olmaz diyebilirsiniz. Haklısınız belki tüm yapımlarda bu tür bir uygulama yapılamaz ama en azından özenti azaltılabilir. Tv’deki sigara sahnelerine buzlu cam efekti koyulmasından çok daha orijinal bir çözüm olduğu kesin. Sigara gibi içki, alkol kelimeleri de kullanılmıyor. Bunların yerine üzüm vb gibi meyveler kullanılıyor. Mesela efkar dağıtmaya manava gidiliyor. Kendini “alkole vurmak” deyimi yerine “üzüme düşmek” tabiri kullanılıyor. Yine bu dizideki küfürler de ilginç. Damacana, tuvalet terliği, duş başlığı, kulpu kırık çaydanlık … gibi orijinal ifadeler kullanılıyor.
Birazda oyunculardan bahsedelim. Dizideki oyuncuların çoğu tecrübeli ve sağlam oyuncular. Herkesin birbirinin yerine geçtiği bölümü seyretmişseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Tüm karakterler birbirinden orijinal. En göze çarpan tiplerden biri Erdal bakkal. Mahallenin bakkalı, açık sözlü, patavatsız, birazda menfaatçi bir karakter ama sıkıştığı durumlarda “bakkalım ben bakkal” diyebilen, kendine has dansı ve esprileriyle orijinal bir tip. Mahallenin hırsızı, “yavuz hırsız ev sahibi bastırır” sözünün canlı örneği olan Yavuz ise “ben öyle bir insan mıyım” sözüyle meşhur ve kendini performans sanatçısı olarak tanımlıyor ama o da evine girdiği insanlara “evde niye plazma tv yok” diye fırça atabilecek kadar absürt bir tip. İskender tipiyle Mecnunun babasını canlandıran Ahmet Mümtaz Taylan’ı daha önce bir çok yerde seyretmiştik ama bu rolle daha bir pekiştirdi gönlümüzdeki yerini. Erdal bakkal tipini oynadığı bölümde Erdal bakkalı nerdeyse kendisinden daha iyi oynadı diyebiliriz. Ak sakallı dedemiz de rüya kahramanı iken gerçek hayata girip bu dizinin kahramanı olan bir orijinal karakter. Aynı oyuncunun hem aksakallı dedeyi hem de dizinin kötü adamını canlandırıyor olması ise iyilik-kötülük ve ying-yang dengesine yapılan bir gönderme diye tahmin ediyorum. Mecnun karakteri ise fazla seyredildiğinde onun gibi konuşmaya başladığınız, yan etkileri olan bir tip. Eğer soru eki olan -mı, -mi eklerini yanlış yerde kullanmaya başladıysanız size de bulaşmış demektir. Nurten, kamil, gözlüklü çocuk … gibi diğer karakterlerin çoğu çok başarılı tipler. Hepsini tek tek anlatmak uzun sürer ama dizinin başrol oyuncularını bile gölgede bırakan çok orijinal bir karakter var ki ondan bahsetmeden geçersek ayıp olur. Yaşamı sorgulama sebebimiz olan İsmail abi. Renkli kişiliği giydiği parlak ve renkli kıyafetlere yansımış, sürekli iş arayan ama çalışmayı bünyesi kaldırmayan, sülalesinde her türlü meslekten insan olan ama en bombası; sen dağcılıktan ne anlarsın sözü üzerine “benim halamı dağa kaldırmışlardı” diyebilen, “Ağzından çıkan lafı kulağın duyuyor mu” deyiminin envai çeşit kombinasyonunu bize öğretmiş olan, süper kahraman olduğu bölümde bekçi kıyafeti giyen ve bu nasıl süper kahraman dendiğinde “tayt giymeyince olmuyor mu? Benim küçükken kahramanım mahallenin bekçisiydi” diyebilecek kadar naif birisi, Amerika’ya trenle gitmeye kalkan, her gün kuru yük gemisine el sallayan, pamuk helvanın pamuktan yapılmadığını öğrenince hayal kırıklığına uğrayan, hiç büyümemişçesine içinde hala bir çocuk barındıran, arkadaşlarına yardım için tüm organlarını satan, sigortalı olmayı farklı bir şey zannedip çatıdan atlayabilen, saf, komik ama iyi niyetli bir karakter. Diziden ayrılan ve yeni gelen karakterlerden pek bahsetmek istemiyorum.
Son olarak dizinin müziklerinden bahsetmek istiyorum. Dizinin müziklerini Mehmet Erdem’in yaptığını öğrenince ismi bir yerlerden tanıdık geldi. Daha önce sınıf dizisinin, kalpsiz adam dizisinin müziklerini de yapmış olan başarılı bir müzisyen. Leyla ile Mecnun’un müziklerini de Melih Kibar’ın yaptığı Hababam Sınıfı filminin müziklerine benzetiyorum. Slow versiyonu ve hareketli versiyonu ikisi de çok güzel.
Sonuç olarak başta da yazdığım gibi gelmiş geçmiş en başarılı komedi dizilerinden biri olan Leyla ile Mecnun, pazartesi sendromunu bile bir şekilde aşmış gözüküyor. Hala seyretmeyenler varsa ısrarla tavsiye ediyorum.
Entropi
çok güzel bir komedi dizisi uzun süre devam etmesini isterim….