Osmanlı ve Vakıf Medeniyeti
Vakıf, yaratandan ötürü yaratılanlara merhamet, şefkat ve sevginin müesseseleşmiş şeklidir. Osmanlılar, Hadîs-i şerîfte buyurulan: “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” beyânını kendilerine düstûr edinerek vakıf yoluyla sayısız muazzam ve kalıcı eserler yapmışlardır. Osmanlı Devleti’nde kurulan vakıf adedinin gerçek sayısı meçhuldür. Ancak 26 bin küsûr kadarı tesbit edilmiştir. Diğer vakıflarla ilgili başka bir yazı yazmayı düşünüyorum. Bu yazıda sadece içlerinden birisi hakkında bilgi vermek istiyorum.
Bezm-î-Âlem Valide Sultan Osmanlı Padişahı II. Mahmut’un 2. eşi ve padişah Abdülmecit’in annesidir. Osmanlı tarihinin en tanınmış valide sultanlarından biridir. Hayırseverlik için yaptığı çalışmalardan dolayı sevilen ve saygı duyulan bir Valide sultan olarak tarihe geçmiştir. Bilinen en önemli eserlerinden bazıları şunlardır:
- Yıldız Sarayı’ndaki Dilkuşa Kasrı
- Bezm-î-Âlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi
- Günümüzde Cağaloğlu Anadolu Lisesi’nin binası olarak kullanılan Mekteb-i Maarif ve Valide Mektebi
- Haliç üzerinde yapılan ilk ahşap Galata köprüsü
- Dolmabahçe sarayı karşısındaki Vâlide Câmii
- Maçka, Topkapı ve Yıldız’da üç değişik Bezmiâlem Valide Sultan Çeşmesi
Bezm-î-Âlem Vâlide Sultan’ın Şam’da kurduğu bir vakıf çok ilginçtir. Öyle ki vakıf şartı:
- Şam’ın tatlı suyunu hacılara ulaştırma,
- Hizmetkârların kırdığı veya ziyan verdiği eşyâları, onların haysiyet ve şahsiyetleri rencide olmasın diye tazmindir.
Hacılara su ulaştırma tamam da bu ikinci madde ne anlama geliyor olabilir. Neden böyle bir vakfa ihtiyaç duyulmuş. Sebebi hikmeti nedir? Osmanlı İslam’a, Kuran’a ve Sünnet’e o kadar sahip çıkmıştır ki, araştırdığımızda bu vakfın sebebinin bir Hadisi Şerif olduğu orataya çıkar.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) özellikle hizmetçilik yapan kız çocuklarına çok acır, onların her derdini dinleyip yardımcı olmaya çalışırdı. Bir gün alışveriş için dışarı çıktığında cebinde on dirhem para vardı. Dördüyle bir gömlek aldı. Fakat yolda yoksul bir Medineli;
– Ey Allah’ın Rasulü o gömleği bana verir misin, dedi.
O da gömleği yoksula verip tekrar çarşıya gitti. Kalan parasının dört dirhemiyle bir gömlek satın aldı. Dışarı çıktığında küçük bir hizmetçi kızın ağladığını gördü. Yanına gidip sebebini sordu. Hizmetçi kız:
– Ev sahibim bana bir dirhem verip bir şişe yağ almaya gönderdi. Aldım gidiyordum ama şişe elimden düşüp kırıldı. Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum, dedi.
Hz. Peygamber (s.a.v.), kalan parasını hizmetçi kıza verdi. Fakat kızcağız ağlamaya devam ediyordu. Hz. Peygamber;
– Hâlâ niçin ağlıyorsun, diye sordu. Kız;
– Eve geç kaldım, beni dövmelerinden korkuyorum, dedi.
Bunun üzerine Allah Rasulü (s.a.v.) kızın elinden tutup evine kadar götürdü. Kapıyı çaldılar. Evin sahibi yahudi kapıyı açıp Rasulullah’ı karşısında görünce şaşırdı. Efendimiz olan biteni anlatıp kıza bir ceza verilmemesini rica etti. Yahudi bu olaydan çok etkilendi.
– Sizin evimize gelmenize sebep olduğu için bu hizmetçi kızı azat ediyorum, artık o hürdür, dedi.
Sonra Rasulullah’dan İslâm hakkında bilgi istedi. Efendimiz ona Hak Din’i öğretti, o da müslüman oldu. Sonra evinde eşine çocuklarına anlattı, hepsi müslüman oldular. (Heysemî; İbn Kesîr)
Bu olayı çoğumuz duymuşuzdur belki, ama çıkardığımız sonuç nedir? Peygamber efendimizin ne kadar yardımsever olduğu, hayır yapmamız gerektiğini, ihtiyaç sahiplerine yardım etmemiz gerektiğini … bu gibi şeyler çıkarırız genel olarak. Peki bu olaydan yola çıkarak bir vakıf kurmak hangi kimin aklına gelir. İşte Osmanlıyı Osmanlı yapan incelik; Kuran’a Sünnet’e sımsıkı sarılmaları ve hayatlarına bu şekilde uygulamalarından dolayıdır.