Seçim, Rastlantı, Olasılık ve Kent Tercihi

Seçim, rastlantı ve olasılık bir bakıma yaşamımızın yönünü ve biçimini belirleyen çoğu zaman birbiri ile iç içe geçmiş ve hayatın anlamına önemli ipuçları verebilecek anahtar kavramlardır. Bu kavramlar arasında en çok elimizde olan yani, özgür irademizde bulunan “seçim” olgusudur. Seçim ve tercihler bilinçli ve bilinçsiz yaşamlarda söz konusudur. Hayvanlarında, avlanma, üreme, besin elde etme, gibi durumlarda bir çeşit seçim yaptığı görülmektedir. Bu noktada insanı seçim yapmakta diğer canlılardan ayıran temel kavram seçimlerinin sonuçlarına katlanabilme zorunluluğudur. Bir bakıma, insan seçimlerinde kişisel, toplumsal hatta dinsel sorumluluklarla karşı karşıyadır. Kişilik özelikleri seçimlerde büyük rol oynamaktadır. Bazen seçimlerde mantık ve sezgi arasında bir denge arayışına gideriz. Bu durum rastlantı ve olasılıkla yakından ilgilidir. Akılcı bir yaklaşım bize bir oyunda, yada önemli bir kararda başarı olasılıklarımızı hesaplamaya yönlendirir. Bununla birlikte, en akılcı olasılık hesaplarında da rastlantı ile açıklanabilecek durumlar söz konusudur. Rastlantı kavramı insana teselli, ümit vermektedir. Kimi zaman da tanımlanması mantıksal olarak güç neden/ sonuç ilişkilerine insanı götürebilmektedir. Ama, hayatta, sezgi, rastlantı ve inançlar insanın manevi yönünü zenginleştirirken çoğu zaman hayatla mücadele etmekte de olumlu sonuçlar doğururlar. Rastlantı ve belirsizlik insanın seçimlerinin aslında kendi elinde olmadığını da düşündüren bir durumdur. Bu kavramlar üzerinde çok boyutlu belirleyicilerle tartışılacak uzun bir yolculuğu gerektirir. Benim burada amacım bu kavramlardan yola çıkarak; “Yaşadığımız kent bir tercihimiz midir?” Sorusuna cevaplar arayarak, kent ve aidiyet kavramlarını tartışmaktır.

Öncelikle başlangıcımız, yani doğumumuz dinsel ve rastlantısal nedenlere bağlı olarak bir “yer”de gerçekleşir. Bu yer köy, kasaba yada kent olabilir. Zaman içinde bir başka mekanda yaşamaya başlamak, seçim yada rastlantı ile mümkün olabilmektedir. Olasılık açısından konuya yaklaşacak olursak akla söyle bir tanımlama gelebilir; “Köyde yaşayanların ilerde, kentte yaşama olasılığı, kentte yaşayanların ilerde köyde yaşama olasılığından yüksektir.” Bu çoğu zaman, akılcı ve istatistiksel olarak ta ispatlanabilecek bir varsayımdır. Özellikle İstanbul gibi bir kentte belli bir bölgede yaşayan insanlar üzerine yapılan bir anket ile de bu kanıtlanabilir. Ama İstanbul?un yüzde kaçı kent?; diye sorulduğunda bu konu gittikçe paradoksa doğru dönüşebilir. Yani insanlar isterse kentte başladıkları yaşamı, mekan değişikliği olmadan, o yaşam bölümünü köye dönüştürerek köyde yaşamaya başlayabilir. Böylece, kent kırsal yaşam alanına dönüşürken, kentlilerin kültürleri ile birlikte oluşturdukları kentten kaçış evleri de (ikinci konut) köyün, kentselliğe dönüşüne bir örnek olabilir. Bütün bu yaşamlar, insanların seçimleri sonucu oluşur ve hayata çeşitlilik ve zenginlik katarlar.

Bununla birlikte insanlarda günümüzde de göçebe yada kalıcılık içgüdüleri bulunmaktadır. İster kentte olsun, ister başka bir yerleşim şeklinde kimi insanlarda sürekli bir arayış vardır. Yaşayacakları kent yada yaşam alanına karşı karasızlardır. Mekansal tercihlerinin doğal olarak tüm hayatlarını değiştireceklerini bildikleri için yaşamlarını yeniden üretmek adına arayışa geçerler. Bir de doğdukları anda bir kente yada yaşam alanlarına bağlanan insanlar vardır. Onlarda kendilerine en uygun yer ve anda doğmuş olduklarına inanır yaşam alanını korumaya çalışırlar. Bu durumda seçim bir bakıma önceden belirlenmiş bir rastlantı gibidir. Bazı koşullar ve durumlar öyle sürprizli gelişir ki insan nasıl olduğunu anlamadan oradan oraya sürüklenir ve bir anda her yerin yabancısı olur. Nerde yaşayacağı belirsizdir. Tercihe bağlı olasılıklar arasında ağır basan biri yokken, seçenekler de umduğundan fazladır. Ailesinin, eşinin ve bulduğu işin ayrı kentlerde olduğu bir insanın bölünmüşlüğünü düşünelim; ve bu kişinin de bu seçeneklerin hepsinden farkla bir yerde yaşamak istediğini. Her bir tercihi, hayatının önemli kararlarının belirleyicisi olacak. Bu gibi durumlar dünya içinde kaybolmak gibi bir şeydir. Tercihimiz tekken, bazen kendimizi şanslı hissederiz, bazen de bir monotonluk çukurunun içine düşmüş gibi oluruz ama her şeyden önemlisi, eğer yaşadığımız mekana, kente karşı aidiyet hissimiz güçlüyse dünyada en uygun yerde olduğumuzu düşünürüz. Benim için İstanbul dünyadaki en uygun yerim ve İstanbul’da yaşayan çoğumuz içinde öyle olabileceğini düşünüyorum.

Seda Bostancı

Bu yazı toplam 2152 defa görüntülendi.
Entropi Logo